29 Kasım 2010 Pazartesi

Kokulu bezelye çiçeği (lathyrus odoratus) bir tur murdumuk

uçuk pembe olan Janet Scott,

Bu sefer size gönlümü çelen başka bir, tek yıllık, hoş kokulu, ilginç bir çiçekten bahsedeceğim. Kendisiyle tanışmamız pazarda gerçekleşti. Demet demet neredeyse her renkten unutulmaz kokusuyla kayıtsız kalmak ne mümkün. Çiçeğin Türkçe adından emin değilim yanlışım varsa şimdiden affola. Düzeltir hele de yerel adlarını bildirirseniz hemen posta eklenecektir.  İsmi için  dünya bitki isimleri sözlüğünden yararlanılmıştır. Fransızca adını tam olarak çevirirsek bu anlama gelmesi de sağlaması. Lathyrus wikispecis'te murdumuk olarak cevrilmis bazi yerlerde kokulu bezelye ciceginin adi itirsahi yada nazende cicegi olarak geciyor tam isminden emin degilim.Agaclar veri tabani da Turkce isimlerini ayni sekilde yazmis.
Kokulu bezelye çiçeği geniş baklagiller ailesine ve Lathyrus türüne ait  bir çicektir. Diğer türleri için buraya müracaat. Bir bitki eğer tohumlarını uzunca bir kesenin(kapsülün) içinde saklıyorsa baklagiller ailesi mensubu demektir. Akrabaları yine pek sevdiğimiz mor salkım, akasya ve katır tırnağı ile fasulye ve bezelye çesitleri. Fransızca ve muhtemelen Türkçe adını  çiçekleri çok benzediğinden ve çok güzel koktuğundan kokulu bezelye çiçeği olarak almış. Fransızca. pois de senteur, ya da gesse odorante, Ingilizce: sweet pea, Almanca: Duftende Platterbse
Scarlett
Kökeni Girit ve Sicilya adaları yani Akdeniz, Türkiye'ye yakınlığı da düşünülürse,  Güney Sahillerin'de yetişmektedir diye düşünüyorum. Ancak ben hiç görmedim, duyanınız, bileniniz varsa hikayelerini beklerim. Bir bitki ne zaman Avrupa sınırlarından içeri sokuluyor artık hikayesi soyu sopu kontrol altına alınıyor. 17. yüzyıldan kalma elyazmalarında yabani bezelye çiçeğinin illüstürasyonlarına rastlanmakta ise de bahçelerde yetiştirilmeye başlaması 19.yüzyılı buluyor. 1699'da Italyan bir keşiş tarafindan tohumları İngiltere ve Hollanda'ya yollanıyor. İlk örnekleri kahverengi/mor arası bir renk ve yoğun hoş kokulu. Mütevazi,  uzaktan bakınca bu minik çiçeklerin bu kadar güçlü bir koku yayacağını tahmin edemezsiniz. 1870'de Henry Heckford artık kendi adıyla anılan nispeten büyük çiçekli türlerini elde edip satmaya baslamış. Bu zamandan beri surekli yeni çeşitleriyle sevenlerinin karşısına çıkıyor, renk skalası çok geniş ve çeşitli boylarda yüz kadar turu var ancak sarı turunu elde edememişler.

Lilac Ripple

Due Salmon


Kömürcü arısı iştahla emiyor, göründüğü kadar korkunç değildir 5 cm ulaşabilse de sakin bir arıdır.
Tırmanıcı bitkilerden, aynı fasulye gibi desteklenerek sarılması kolaylaştırılmalıdır. Örneğin küçük ağaççıkları dibine ekilirse komşusunu rahatsız etmeden büyür, güzel kokulu çiceklerini açar. Yetiştirilmesi kolaydır. Her türlü toprakta yetişir. Kökleri derinlere gittiğinden, az topraklı saksılarda zorlanır. Güneşi kucaklamayı sever, sert rüzgarla narin tomurcuklarına zarar verebilir. Çiçek buketleri için idealdir. Tozlaşmayı sağlayan böcekler ve özellikle arıları kendisine çektiğinden sebze bahçelerinde kullanılabilir.
Lilac Ripple, Midnight ve beyaz olan Cream Southbourne

 Tohumlari irice olduğundan 40 cm aralıklarla direk toprağa ilkbahar başında ekilebilir. Bazı kaynaklarda soğuk serada saksıya ekip kış bitince direk toprağa şaşırtmaca yapılabileceği yazıyor ise de benim deneyimime göre  ilkbaharda ekilen tohumlar sorunsuz gelişip bolca çiçek açmıştır. Tohumları tüm benzer sert kabuklular gibi zor çimlenir. Ya sabredip beklersiniz ancak bu durumda toprağın nemini iyi ayarlamanız gerekir yoksa tohumlar çürüyebilir. Yada sert kabuklular için önerilen üç islemden birini uygularsınız. Birinci seçenek tohumları bir gece ılık suda bekletmek. Ikinci yöntem ince bir zımpara ile hafifçe üstünden geçerek suyun tohuma girmesini kolaylaştırmak. Üçüncü yöntemde maket bıçağı ile tohumun kabuğuna çentik atıp ekmek öneriliyor size uygun yöntemi seçebilirsiniz. Ben direk ekmiştim kayıpsız hepsi çimlendi. Ancak bu yaz bana Nalan'cığım tarafından, uzun zamandır aradığım, binbir zorlukla elde edilen Sellukam Zulfu aruz Vigna caracalla tohumları yollandı. Bende Asortik Krep'in bloğunda nasıl çimlendirilmesi yazmasına rağmen, ne eksem nasıl olsa çıkıyor diye ukalalık edip direk toprağa ektim. Gerçi yaz başlamıştı biraz da geç kalmıştık hiç çimlenmediler, hala üzülüyorum. Elinizde nadir bulunan iki tohumcuk varsa biraz ozeni kesinlikle hakediyor, kurallarına uyun. Bu kendine guvenin nedeni hediye gelen buketlerden kopardığım ve ektiğim karanfil saplarının tutması ve çiçeklenmesi aynı şekilde kereviz, havuç ayıklanmış tepelerini toprağa ekince tutmasıydı ki ne kadar bos oldugunu selluka bana ogretti. 
 Toprağa ekilen tohum çimlendikten ve 10 cm boyuna gelince tepesindeki ana sürgünü tırnağınızla ucundan koparın. Bu işlem bitkinin köklerini güçlendireceği gibi yanlardan surgunler vermesini de sağlayacaktır. Bitki uygun büyüklüğe gelince sarılması için yan tarafına destek sağlayın çünkü boyu 2 metrelere varabiliyor. 30/40 cm aşmayan cüce türleri de mevcut adı Lathyrus vernus. Bitkinin diğer çeşitleri için adres. Bitkinin sarılıcı uçlarını kesebilirsiniz, bu işlem bitkinin tüm gücünü büyümeye ve çiçek açmaya vermesine yarayacaktır. Aynı şekilde çiçek açmaya başladıktan sonra tohum vermesine izin vermeyin, solmakta olan çiçekleri sürekli kesin yoksa çiçek açması duracak tüm gücünü tohum yapmaya harcayacaktır.
 Hiç bir faydası olmayan bir çiçekmiş der gibisiniz. Yapilan Çalışmalarda bitkinin içinde bulunan beta-aminopropionitrile maddesinin yanık ve yaralarda derinin büzüşüp iz bırakmasını engellemek için kullanılması deneyleri olumlu sonuçlar vermiş. Çalısmalar henüz deneme aşamasında ancak derinin büzüşmesini engellemek için kullanılan sıkı bandajların yerini belki birgün bu bitkiyle yapılan jeller alacak. Ayrıntılı açıklama için sizi buraya yönlendiriyorum. Ancak dikkat tohumları zehirlidir, hatta bitki ile eldivensiz çalışmayın diyorlar.
Bu kokusuz yabani guzelin adı Lathyrus Latifolius
 Bu arkadaşın adı Lathyrus Latifolius( Latife çiçeği olsun adı derim) yabani bir cins ve kokusuz bizim kokulu bezelye çiçeğinin atalarından. Bir dalın üzerinde 12 çiçek yer alıp hepsi aynı anda açıyor. Diğer kokulu türler genellikle bir sap uzerinde 4 tane çiçeğe sahip olup birer birer açılırlar. Diğer bir fark tohum keselerinde ilk türün uzunca bir kesesi olur ve içindeki tohumlar hafif basik gri, kahve rengidir. Kokulu bezelye çiçeği tohumları yusyuvarlak ve siyah olup, kesesi tüylüdür. Kimbilir belki birgün gelen bir mektubun icinden iki tane Lathyrus tuberesus tohumu, keciboynuzları ve kurutulmuş ginko biloba yaprağı  arkadaslığında sizin eve de ugrayabilir.


Yabani çiçeğin tohum kesesi
                              
Kokulu bezelye çiçeğinin tohum kesesi

Solda KBÇ sagdaki tohumlar yabani olana ait

Düşmanları;Minik bitler bu bitkiyi cok sever. Uğur böcekleri ile bu sorunu çözebilirsiniz. Kuşlar özellikle serçeler, baştankaralar, kara tavuklar çiçeklerini yemeği sever. Gerçekten bu güzelliği görmek yerine kuşları uzaklaştırmak isterseniz Korkuluk yapabilirsiniz. Yonca sever bir böceğin yayacağı parazitler bu çiçeği öldürebilir o yüzden yakınlarında var olan yoncaları sökebilirsiniz. Fareler bitkinin tohumlarını yemeye bayılır eh bu da doğaya hediyemiz olsun diyebilir yada bir kedi edinebilirsiniz. Olmazsa benimkini yada Akbulut'u ödünç alabilirsiniz. Tabi ki  salyangoz ve sümüklüböceklerde genç sürgünleri pek sever. Onları toprağa gömeceğiniz bir kaba koyacağınız bira ile yakalayabileceğiniz gibi bakır çemberlerle bitkinin etrafını sarmalayabilirsiniz ancak bitkiye değmesinler. Kahve telvesini bitkinin etrafına yayabilirsiniz. Ya da benim gibi kendi haline birakip gözle gördüğünü hayvancıklari yan bahçeye uçurabilirsiniz. Aslında ben bahçeye çokta müdahale etme yanlısı değilim doğanın vardır bir bildiği diyerek. Fazla sulama yada yapraklarin yoğun neme maruz kalmasi bazı hastaliklara yol açabiliyor. Örneğin gövde ve yapraklar pudra gibi beyazlaşabiliyor bunun nedeni mantarlar. Kesinlikle mantar ilaçlarına başvurmayın, bir işe yaramayacağı gibi toprağı  ve çevreyi kirletecektir. Doğal solüsyonlarla sarımsak gibi olumlu sonuç alabilirsiniz ve iyisi hastalık başladığında sapı kesip atmak böylece geri kalan bitki sağlıkla gelişir.


Kaynaklar.1-Plant for the future, 1-http://www.pfaf.org/user/Plant.aspx?LatinName=Lathyrus odoratus
2-Tele botanica, http://www.tela-botanica.org/eflore/BDNFF/4.02/nn/37979
3-faune et Flora, http://www.faune-flore.be/fleurs_belgique/identification_fleur_pois_de_senteur.htm
4-The guardian, http://www.guardian.co.uk/technology/2008/jul/31/researchanddevelopment
5-Multilingual plant names database, http://www.plantnames.unimelb.edu.au/Sorting/sitemap.html
6-Jardin info, http://www.aujardin.info/plantes/pois_senteur.php

22 Kasım 2010 Pazartesi

Agave Americana Aloe Vera'ya Karsi


Bebek Agave Americana ve Yetiskin bir Aloe Vera

Hersey bir gun, bir arkadasimizin permakultur grubuna Kibris'ta yetisen bazi bitkilerin fotograflarini gondermesiyle basladi. Fotograflardan birinde "Sabir" dedigi, bizim koyde ise "zabur" denen Agave Americana bitkisinin fotografi vardi. Baska bir arkadasimiz bu bitkiyi Aloe Vera olarak tanimladi. Ben de bahcemizden Aloe Vera ve Agave'nin fotograflarini gonderince, Dilek dogakesif'teki ilk yazimin konusunu oneriverdi.

Basvurdugunuz kaynaga gore 250 ile 450 arasinda alt turu olan Aloe'nin en bilinen turu Aloe Vera imis. Gercek, hakiki anlamina gelen "vera"nin kullanimi bir tesaduf olmasa gerek![1] Aloe Vera'yi sanirim, cogumuz yaniklara iyi geldigi one surulen jelimsi sivisi ile biliyor. Zaten ingilizcedeki diger isimleri de "yanik bitkisi" (burn plant), sifali aloe, mucize bitki imis.

Aloe kelimesi ise arapca "allcoh"'dan turemis, "allcoh" taaa eski Misir'da bir baharatmis. Ve, gizemli bitki olarak adlandirilmis. [2]


Kaynak: Beste

Aloe Vera herhangi bir sukulent gibi govde ve kok sisteminde epey su biriktiriyor. Kisin cok su istemiyor, yazlari ise suya ihtiyaci cok. Bol isik istiyor. Yogun gunese direk maruz kaldiginda yapraklarinda lekeler, yaniklara sebep olabiliyor, hatta tum yaprak turuncu renge donusebiliyor. Yeterli isik aldiginda salkim seklinde, turuncu, tup seklinde cicekler aciyor.[3] Simdiye kadar yetistirdigim tum aloe veralar hep ev icindeydi, ve demek ki yeterli isik alamadigi icin cicekli halini hic gormedim.


Kaynak: Aloe Vera Garden

Gecen yaz boyunca gerek gunes yanigi olsun, gerekse sakarliklarim sonucu yaktigim ellerim icin olsun, sik sik kullandim. Dogrusu her seferinde yanik baloncuklarini cok hizli ve temiz bir sekilde iyi etti. Gerci okudugum bir yazida, yapragin butununun ve ozsuyunun birlikte kullanildigi durumlarda daha etkili oldugu yaziyordu. Yine ayni yaziya gore, Aloe Vera'nin yazili kayitlarda ilk bahsi MO. 2200'lerde, bir Sumer tabletinde geciyormus. Sumerliler ne olarak mi kullanmislar: mushil!:)


Kaynak: Herbal Facts

Bu jelin ufak tefek deri enfeksiyonlarinin tedavisinin yani sira diabetik hastalarinda, sedef hastaliginda, ve hatta kandaki yag orani yuksek olan kisilerde de kullanildigini bu yazi icin arastirirken ogrendim! Ayrica HIV/AIDS ve kanser tedavisinde kullanilabildigini iddia eden yazilar okuduysam da bunlarin henuz arastirma asamasinda oldugunu, klinik deneylerle ispatlanmadigini, bazi kullanimlarinda olumle sonuclanan, cok ciddi problemlere yol actigini bilgisini da okudum. Belli ki Aoe Vera'nin sifali bitki olarak kullanimi epey eskilere gidiyor- Kleopatra ve Nefertiti'nin makyaj cantalarindan hic eksik olmazmis, rivayete gore Isa'nin yaralarina acisini azaltmak amaciyla surulmus, Gandi Ingilzilere karsi pasif direnislerinde tuttugu oruclarda aloe vera ile direnc kazanirmis [3]-, ve Cin, Japonya, Hindistan, Rusya, Guney Afrika, ve Amerika gibi cesitli cografya ve kulturlere yayilmis [1]. Ancak, tibbi bir tedavide kullanim soz konusu oldugunda, pek cok hastalikta yapilan denemeler ya celiskili sonuclarla bitmis, ya da etkinligi klinik deneylerle ispatlanmamis [4]. O yuzden de bir tedavide kullanmadan once mutlaka doktora danisilmali.

Agave Americana ile tanismam ise arazimizi ilk gordugumuzde oldu. Bu bitki bana nedense masallardaki ormanlari cagristirdi ta basindan beri. 2 metreyi asan boylari, 4 metreyi bulan caplari, yapraklarin ucunda batsa kemige dayanabilecek dikenleriyle boyle bir bitkiye masalsi degil de ne dersiniz! Gri-mavimtirak bir rengi, dokunusa serin gelen bir yuzeyi var. Bir gul gibi ortadan, her yone dogru aciyor yapraklarini.


Yetiskin bir Agave Americana ile Yetiskin bir Aloe Vera

Yanlis bir inanisa dayanarak Agave Americana'ya yuzyil bitkisi de denirmis. Ama omurleri 10-15 sene. Bu surenin sonunda baslarda dev bir kuskonmaza benzeyen, ardindan yuzlerce sari/beyaz ciceklerle bezeli dev bir brokoliye donusen, boyu 12 metreyi bulan, kendisi neredeyse bir agac gorunumunde olan bir cicek aciyor.


Kaynak: Bostancik

Asagidaki fotograf Amerika'da bir botanik bahcesindeki Agave Americana'nin ciceklenme seruvenini gosteren seriden. Asamalarini cok guzel fotograflamislar. Buradan tumunu gorebilirsiniz. Gordugunuz fotografin cekiminden sonra cicegin boyunun 4.5 m. daha uzayacagi tahmin edilmis.


Kaynak: Longwood Gardens

Bu cicek aylar boyunca buyuyor, sonlara dogru dev bir agac gibi yavas yavas yercekimine dayanamayip yere dogru inmeye basliyor. Bu cicegin solmasiyla birlikte Agave Americana bitkisi de ölüyor. Ama yer altindan attigi dip surgunleriyle uremeye devam ediyor. O yuzden de buradaki tanidiklar, ve hatta bu yaziya ilham olan Kibrisli arkadasimiz da uyarmislardi bizi.

Agave Americana, Meksika kokenliymis ama sus bitkisi olarak kulture alinmis. Hatta bu sari cizgili yaprakli olan cinsine bir yerlerde rastlamis olmaniz mumkun.


Kaynak: New Naturalist

Meksikalilar bu ciceklenme olayini, kuskonmaza benzettigim sapini kesip, o bolgeyi oyarak yarida biraktirirlarmis. Bitki, o oyukta tatli bir nektar uretmeye baslarmis. Iste bu surup Meksikanin milli icecegiymis. Sonrasinda fermentasyonla ickiye de donustururlermis. Tekila ise Mavi Agave (Agave Tequilana) cinsinden yapilirmis. [5]

Ciceklenmesi icin illaki sicak istiyor Agave Americana. Soguk yerlerde ancak seralarda ciceklendigi goruluyormus.

Turkiye'de Aloe Vera ve Agave Americana birbiriyle karistiriliyor. Bu iki bitkiyi yan yana gorunce, ayirt etmek cok kolay aslinda. Aloe Vera'nin yapraklari guzel bir yesil, guneste kizariyor. Boyu en fazla 1 metreyi buluyor. Agave Americana ise dedigim gibi 2 metreyi asan uzunluga erisebiliyor. Aloe Vera'nin minicik beyaz beneklerle ve narin beyaz dikenlerle suslu, yesil, yumusacik, tombulca yapraklari var. Bu yapraklar genellikle bir hizada, sagli sollu aciyor. Agave Americana kocaman bir gul gibi gorunuyor. Gri-mavimsi renkli, sert yapraklarin uzerinde dis katman yapragin izlerini baski seklinde goruyorsunuz. Dikenlerinin rengi ise kirmiziya caliyor.


Agave Americana yapragi- Bostancik Aloe Vera yapragi Kaynak: TopNews

Aslinda, "Yetiskin bir Agave Americana ile Yetiskin bir Aloe Vera" baslikli fotografi tiklayip daha yakindan bakarsaniz, farki cok net goreceksiniz. Dogru lafa ne denir: Bir resim bin sozcuge bedelmis.

Ah, soylemeyi unuttum! Agave Americana'nin bir diger adi da Amerikan Aloesi. Oysaki Aloe Vera'dan tamamen farkli bir ailedenler. Belki tum karisikliga sebep bu isimdir; kimbilir!:)

Agave Americana'nin Yerel Isimleri
Agav
Sabir
Sabirlik
Zabur

Ailesi: Agavaceae
Anavatani: Meksika
Gunes tercihi: Cok sever

Aloe Vera'nin Yerel Isimleri
Sari sabir
Agu
Azvay
Sabirlik

Ailesi: Asphodelaceae
Anavatani: Arap yarimadasi, Afrika
Gunes tercihi: Yari golgeyi tercih eder

NOT: Kaynaklar arasinda ailelerin ne oldugu konusunda bir fikir birligi yok. Ben wikipedia'yi kaynak olarak kullandim.

NOT2: fer aloe vera ve agaveyi ayirt etmek icin cok guzel bir yol daha onermis yorumunda. Agavenin yapragi cok daha fiberli, sert, ele kalin bir halat gibi geliyor. Aloe veranin yapragi ise daha yapraksi!:) Yumusacik, ici de o meshur jeli ile dolu. Tesekkurler fer!


Diger Kaynaklar:
[1] http://en.wikipedia.org/wiki/Aloe_vera
[2] http://www.mdidea.com/products/proper/proper08504.html
[3] http://www.aloeveragarden.com/about_aloevera.html
[4] http://www.cancerhelp.org.uk/about-cancer/treatment/complementary-alternative/therapies/aloe-vera#evidence
[5] http://en.wikipedia.org/wiki/Agave_americana

15 Kasım 2010 Pazartesi

Civanperçemi (Achillea millefolium)

Civanperçemi (Achillea millefolium)


Latince: Achillea millefolium
Türkce: Civanperçemi
Ingilizce: Yarrow
Almanca: Gemeine Schafgarbe  
Fransizca: Achillée millefeuille

Familya: Papatyagiller

Sevgili civanpercemi, Aşil'in bin yapraklisi,
Seni öyle cok, öyle cok seviyorum ki anlatamam! Hakkinda okudugum her yazida sana karsi hayranligim biraz daha artiyor. Cocuklugumda (ki herkesin en cok baska sehirlere dönüsünü sevdigi bozkirda gecmistir) cok rastladigim bitkilerden biriydin. Digerleri gibi sende adsizdin o zamanlar. Sizlerle bu yasimdan sonra tek tek tanistikca, o bozkirin agacsizligindan, kurulugundan sikayet edenlere de gülüp gecer oldum.

Seni anlatmaya nereden baslasam bilmiyorum. Latince adindan baslayalim mi? Hikayeyi sen de bilirsin mutlaka. Lokman Hekim ne zamanki Sahmeran'dan -onun cani pahasina- aldigi ilimle Lokman Hekim olur, yanindan gectigi bütün bitkiler onunla konusmaya, adlarini söyleyip yararlarindan, hangi hastaliklara deva olduklarindan bahsetmeye baslarlar. Ne zaman bir bitkinin Latince adini ögrensek, bize de öyle olur. Her gün yanindan gecip gittigimiz, senin gibi dikkat cekmeyen bitkiler bile dile gelip konusmaya, hikayelerini ve mucizelerini anlatmaya baslarlar. Cayinizi icmesek de, merheminizi sürmesek de, sadece hikayenizle sağalır ruhumuz; umut ve şifa bulur.

Bak, sadece Latince adinin kendisi bile neler anlatiyor bize: Cins adin Achillea, antik caglarin efsanevi kahramani Aşil'den (Achilles) geliyor. Inanisa göre, Aşil Truva savasinda kendisinin ve askerlerinin yaralarini  senin yapraklarinla tedavi etmistir. Paris onu zayif ve ölümlü noktasi sol topugundan vurdugunda ölmüsse, bu sadece annesinin ölümsüzlük irmagi kiyisindaki unutkanligindan olmasa gerek. Aşil de yarasina civanpercemi yapragi sürmeyi unutmus olmali. Böylece yapraklarinin kani durdurucu, kücük yaralari ve kesikleri iyilestirici etkisinin antik caglardan beri bilindigini anlamis oluyoruz. Bu özelligin sebebiyle 1. Dünya Savasi sirasinda bile ilac yoklugundan Fransiz askerlerinin yaralarinda kullanilmissin. Basta Avrupa olmak üzere bütün Kuzey Yarimküre'yi evin bildigine göre, savasin hüküm sürdügü baska cografyalarda, baska yarali askerlere de sifa vermis olmalisin. Uygulamasi da kolaymis. Bir parca yapragini avuc icinde yesil bitki suyu cikana dek ovup, dogrudan yaranin üzerine koyarlarmis. Pek cok dilde, halk arasinda bilinen  isimlerinden bazilari da, bu özelligine ve belli mesleklerin yaralarini nasil iyilestirdigine isaret eder:

Fotograf: Sigman

 Türkce'de yaraotu, askerotu;
Fransizca'da herbe aux coupures (kesikotu) , herbe au bucheron (oduncuotu), herbe au charpentier (marangozotu)  , herbe au militaire (askerotu) , saigne-nez (burun kanamasi otu),
Almanca'da Achilleskraut (Asil otu), Blutstillkraut (Kandurdurucu ot), Soldatenkraut (Askerotu)
Ingilizce'de soldier's woundwort, nosebleed plant, carpenter's weed
gibi...
Latince adinin ikinci kismina, "millefolium"a gelince, bu da "bin yaprak" demek. Gülüyorsun, evet, cünkü senin bin yapragin yok. Ama dar ve koyu grimsi yesil yapraklarin öylesine ince ince parcali ki, görende binlerce kücük yapraktan olusuyormus izlenimi yaratir. Halk arasindaki bazi adlarin da yapraklarinin seklinden kaynaklanir zaten. Binbiryaprak otu, sourcil de Vénus/Venüs kirpigi (FR), milfoil,  thousand-leaf (EN), Tausendblatt (DE) gibi. Bir cok kaynakta yapraklarinin keskin, aromatik bir kokusu oldugu söylense de, ben buna hic dikkat etmemisim. Dogru mudur civanpercemi?


Fotograf: Beste
Ilk yapraklarin baharda topraktan alcak bir rozet olusturacak sekilde ardarda cikar. Koyu yesildir. Pek bilinmemesine ragmen, bu yapraklar henüz tazeyken (ciceklenmeden önce) salatalara katilarak yenebilir. Hic denemedim ama corbalarda ve pek cok baska yemekte de kullanilabilecegin söyleniyor. Bir süre sonra bu alt yapraklarin arasindan kalin ve dik bir dal yükselir. Boyun böylece 20-100 cm'yi bulabilir. Semsiye seklinde bir cicek kurulu olusturan minik, beyaz/krem renkli (bazen de pembemsi) ciceklerin bu dal üzerinde acar.  Türkce'de sana  bir de akbasli demelerinin sebebi budur. Papatyagillerdensin, otsu ve cokyilliksin.  Ciceklerin Mayis-Ekim arasi acar. Yol kenarlari, cayirlar, tarlalar, genel olarak günesli ve kuru ortamlar yetismeyi sevdigin yerlerdir. Hindiba gibi sen de bir öncü bitki imissin. Bunu da yeni ögrendim. Öylesine mütevazisin ki, yetistirilmen gayet kolaydir. Yaz boyunca yeni stolonlar ile kendiliginden yayilirsin. Öyle ki benim gibi acemi bahcivanlar, üstelik de pencere kenarindaki saksilarda bile yetistirebilirler seni.

Saksida tutunmaya calisan civanpercemi - Agustos 2010
 Normalde bir metreyi bulan dik köklerin olmasina karsin, kücücük bir saksi icinde bile yeni stolonlarla yayilabilecek ve cicek acacak kadar cömertsin. Seni ne cok, ne cok sevdigimi söylemistim, degil mi? Bunun disinda karincalar yardimiyla tasinan tohumlarin da bir diger cogalma seklindir elbet.

Ayni cins adi (Achillea) altinda yer alan 85 bitkiden biri, en yaygin ve en cok bilinenisin. Birbirinden ayirt edilmesi güc pek cok alt türün ve varyeten de bulunmakta. Bu yüzden cayirda gördügümüz her Achillea üyesine - özellikle beyaz cicekli ve bin yaprakli ise :) - civanpercemi deyip gecersek kusura bakma lütfen.

Ciceklerinin üzerinde actigi dik ve az yaprakli dallar eskiden Çin'de kurutularak I-Ching felsefesi cercevesinde gelecegi okumakta kullanilirmis. Modern dünyanin gelecegi okumak icin artik senin dallarina gereksinim duymadigini söylemeliyim civanpercemi. Fakat bak, ne geldi aklima. Acaba ayni dallari mikado oynamak icin kullanabilir miyiz? Gelecek yaz sincap oglum bu oyunu oynamak icin yeterince büyümüs olur ve deneme firsatimiz olur diye umuyorum.      

Fotograf: Beste
Gelelim diger yararlarina ve kullanim alanlarina... Almanca'da sana Gotteshandkraut (Tanri'nin eli otu), Heil aller Schäden ( Tüm dertlerin sifasi) adlarini takmalari tesadüf degil, biliyorsun.  Almanca en yaygin adinda (Schafgarbe) gecen garbe de Eski Almanca'da "sifa veren"  anlaminda bır sözcüktür. Pek cok kaynakta, mide ve sindirim sorunlarina, karin agrisina, kimi kadin hastaliklarina, soguk alginligina iyi geldigin söyleniyor. Sahip oldugun eterik yaglar enfeksiyon önleyici ve kas gevsetici özellikleriyle karin agrisi ve mide bulantisini engellermis. Kimi rivayetlere göre de yapraklarin badem ya da jojoba gibi cilt dostu bir temel yagin icinde 3-4 hafta bekletilirse, harici uygulandiginda cesitli cilt hastaliklarina iyi gelen bir yag elde edilirmis. Ama dikkat! Bazi insanlarda allerjik tepkilere sebep oldugun da biliniyor. Bütün bunlarin bilimsel olarak tam kanitlanmamis, daha cok halk arasinda paylasilan bilgiler oldugunu belirtmeliyim. Modern tip sadece kan durdurucu özelligini kanitlamis. Bilesigindeki tanenler imis sebebi.

 Lesley Bremness A Complete Book of Herbs adli kitabinda köklerinin cevrendeki bütün bitkileri besleyen ve sagliga kavusturan maddeler salgiladigini söylüyor. Öyle ki, onlarin aromalarini ve sifali özelliklerini bile arttirirmissin. Yine onun dedigine göre, tek bir parca yapragin bile büyük bir kompost yigininda cürümeyi hizlandirici isleve sahipmis. Ekolojik/organik bahçıvanlık kitaplarında "bitkilerin doktoru olan bitki" diye tanımlandigini biliyor muydun? Örneğin Jürgen Wollf'un Mein Schöner Garten-Bio adlı kitabında yaprak ve ciceklerinden hazirlanacak bir cayin, içeriğindeki eterik yağlar, kalyum, salisilik asit ve diğer maddeler (bitters, tannins) sebebiyle bitki güçlendirici ve mantar önleyici etkileri olduğundan bahsediliyor. Bu bilgilere dayanarak ben de sık sık cayini hazirlar ve saksi ciceklerimi sulamakta kullanirim.

Bir baska yolu gözleyen daha...

Bu özelliklerinle permakültürde de önemli bir bitki olarak görülüyormussun. Topraktan degerli besin maddelerini alip bünyesinde toplayan ve ardindan gübre olarak kullanilabilen senin gibi bitkilere dynamic accumulator deniyormus.  Ayrica cevrendeki bitkilere iyi bir "eşlikçi bitki" (companion plant) oldugun  ve yapilarindaki eterik yaglari arttirdigin icin de permakültür uygulamalarinda tercih ediliyormussun. Yararli böcekleri ortama cekmen de cabasi :) Su listede görülecegi üzere dostu ve doktoru olmadigin bitki yok gibiymis.

Sevgili civanpercemi,
Seni ve ailenin kirmizidan sariya uzanan renklerdeki cicekleriyle tüm üyelerini sevgiyle selamliyorum. Bir bitki olabilseydim sanirim civanpercemi olmak isterdim. Madem ki bu mümkün degil, civanpercemi gibi bir insan olabilmeyi diliyorum ben de.

Tesekkürler!
  • Civanpercemi'nin Fransizca adlari konusunda detayli bilgi veren, 1. Dünya Savasi sirasinda Fransiz askerlerinin civanpercemi ile tedavi edilisine dair kaynagi (Maurice Mességué, Hayat Veren Sifali Otlar, Milliyet Yayinlari, 1982) ve su an elimde olmayan Lesley Bremness'in A Complete Book of Herbs'inden civanpercemi girisini bana ulastiran, bahcesinden civanpercemi fotograflarini paylasan Beste'ye... 
  • ve civanperceminin permakültürdeki önemine gözümü acan, beni dynamic accumulators kavramiyla tanistiran, kaynaklarini paylasan  sevgili permakültür ögretmenim Pinar'a tesekkürler!     

Bu yazdan bir civanpercemi...




11 Kasım 2010 Perşembe

Bilmece



Fotograf: AnneTanne

"Doğayı keşfederken" bize katilmaya ne dersiniz? Bir bilmecemiz var öyleyse...

Yukaridaki fotograftaki cicegin hangi bitkiye ait oldugunu biliyor musunuz? Tahminlerinizi bekliyoruz. Kesif heyecani bozulmasin diye yorumlarinizi ilk bir iki gün yayinlamayabiliriz, merak etmeyin :)

Bitkiyi dogru tahmin eden ilk kisiye iki tane Scilla sogani armaganimiz olacak :)

Bilmecemize konu olan bitkinin Truva önlerinden permakültüre uzanan ilginc öyküsü ise 15 Kasim, Pazartesi günü yayinda :)

15 Kasim 2010Güncelleme: Evet, bu beyaz cicekler civanpercemine (Achillea) ait! Oyuna katilan ve yorum birakan herkese cok tesekkürler. hepsüslüydüm, "cilgin bir papatya" derken haklisin. Civanpercemi Papatyagillerden :) Madworth, tebrikler!  Scilla'lari göndermek icin posta adresini bekliyoruz.

4 Kasım 2010 Perşembe

Mavi Hodan Cicekleri (Borago officinalis L)

Hayir bu guzel cicek cocuklugumdan degil ama hayatimda cok uzun zamandir yer aldigi gibi kafamda hayali bahcemi olustururken dikilecek ilk cicekler arasinda ilk onda yer almistir. Ilk tanismamiz Tijen'in "Bir Ot Masali" adli kitabiyla oldu, o kadar guzel anlatmisti ki  hemen hayalimde canlandirmistim. Tesadufen Besiktas carsida ekolojik urunler satan dukkanda karsima cikinca, degerli bir mucevher gibi alip eve geldim. Hic unutmam bogaz ruzgarinin mutfagi iyot kokusuyla doldurdugu son derece gunesli bir gunde hodanlarin kalin saplarini kesip yikadim. Suyun piriltisina Hodan'in mavi ciceklerinin ihtisami karisiyordu. Sihir gibi ellerimden mavi cicekler akarak yikadim bir demet Hodan'imi. Sukrettim mi evet binkere  gunese, ruzgara, denize, Tijen'e, Hodan ciceklerine. Renkli bir omlete donustu guzelim Hodan  son derece lezzetli, parfumlu yumusak bir tadi vardi. Bir daha bulamadigim gibi dogada hic gormedim, bakmaya vaktimin olmadigini zamanlardi zaten, belkide dikkat bile etmeden yanindan gectim gittim, is guc derken yillar gecti.
 

Turkiye'de her zaman balkonum ve icinde yetistirdigim ciceklerim, agaclarim oldu ama Hodan bulamadim. Yillar sonra Fransa'ya oda yetmedi bir koye, bahcesi, bostani, serasi olan bir eve tasindik. Hayalimdeki bahceyi gerceklestirmek icin ilk aldigim tohumlardan biriydi Hodan ama acele etmisim.


 
Bir gun evimizin avlusunun yanindaki otlukta yururken guneste mavi bir mucevher gibi bir sey parladi, heyecanlandim, sip diye tanidim evet Hodan cicekleri. Insan bir bitkiye ask duyar mi ? evet duyar ben Hodan'a sevdaliyim. Fotografini cekmeliyim dedim koparmaya bile kiyamadim. Fransiz'larin yol kenarindaki bitkileri, agaclari traslayip askeri nizama sokma gelenegi var, dogada gordugum ilk Hodan'im buna kurban oldu. Yilmadim bahceme ektim. Tum yaz guzelim cicekleriyle gonlumu, salatalarimi senlendirdi. Cig olarak tadi biraz salataliga benziyor. Onun gibi hafif tuylu. Serin bir tadi var yaza yakisiyor. Ciceklerini buz kaliplarinda dondurdum, suyun yanina veya kokteyllerin icinde servis ettim. Yapraklarindan omletler yaptim, hatta dolmasini yapanlari bile duydum. Karadeniz'de tursusu yapilirmis. Bu sene ben ona cok kiyamadim. Bolca tohum toplamama ragmen, kendi kendini eken ciceklerden oldugundan seneye kendiliginden tum bahcede mavi cicekler boy gosterecek biliyorum. Malum kis basladi burada, olsun ben beklerim, sevda dedim bir kere...


Latince Adi:Borago officinalis
Turkce adi: Hodan, kaldirik, zembil cicegi
Ingilizce Adi:Borage, starflower
Fransizca Adi:Bourrage officinale
Almanca adi:Borretsch
Ailesi:Boragiceae (Hodangiller)
Zehir durumu: Cok fazla miktarda yaprak yenildiginde karacigeri zehirler diye bir bilgi olmasina ve Fransa'da aktarlarda satilmasi yasaklanmasina ragmen son arastirmalar alkolden harap olmus karacigerlerde bu etkiyi yapacagi yonunde. Ozellikle Karadeniz'lilerin ve Ispanyollarin halen demet demet cok severek  tukettigi bir sebzedir. Cicek ve tohumlari zararsizdir rahatlikla kullanabilir. Tohumlarini yagi ayrica satilmaktadir.

Yetistirilmesi kolay bitkilerdendir. Gunes ve yari golge sever. Ilkbaharda direk topraga ekilen tohumlar tum yaz ve sonbahar boyunca cicek verir, ilk donlarla bir yillik omrunu tamamlar. Kendi kendini eken bitkilerden  oldugundan bir sonraki sene bahceyi ve komsu bahceleri senlendirir. Tohumlari cok dayaniklidir bes seneden fazla saklayabilirsiniz. Ozellikle arilarin gozdesidir. Cicekleri, saplari ve yapraklari yenir. Sakarya cevresinde kokunu kavurarak yerlermis ve adida Dikkaldiran'mis. Cok guzel mavi cicekleri olan bir bitkidir, ender de olsa beyaz  ciceklilerde vardir.

Ciceklerinin guzel mavisi eski ressamlar tarafindan Meryem Ana'nin giysilerini boyamak icin kullanilirmis. Cesaret arrtirmak icin askerlerin uzerlerine surulurmus. Bitki kalsiyum, potasyum ve mineral tuzlar iceriri, bobrek ustu bezlerini uyararak cesaret artisina neden oldugu arastirmalarla ortaya cikmistir.


Wikipedia botanik'ten alinmistir.
Bir avuc mavi cicegi kaynar suda bekleterek mavi bir bitki cayi elde edebilirsiniz.  Yuzyillardir anti enflamatuar, ve romatizmaya karsi kullanilmis. Yuksek ateste terlemeye ve rahatlamaya yardimcidir.   Melankoli'ye karsi kullanilmis bir zamanlar.  Tohumlarindan elde edilen yag eczanelerde satilir. Bu yag omega 6 icermektedir.  Dermatit, artrit, egzema, regl oncesi sendromu ve seker hastaligi dolayisiyla olusan yararlarin tedavisinde kullanilir. Doganin eczanesinden doktor tavsiyesi olmadan yada aldiginiz baska ilac varsa, hamileyseniz faydalanmayin fayda yerine zarar gelebilir. Tanistiginiza memnun oldum.

Kaynaklar: 1-Larousse du Jardin Bio
2-70 remedes naturels a faire soi-meme James Wong
3-Bir ot masali, Tijen Inaltong
4-http://www.aujardin.info/plantes/borago-officinalis.php
5-http://www.pfaf.org/user/Plant.aspx?LatinName=Borago officinalis
6-Sifali otlar lesley bremness

1 Kasım 2010 Pazartesi

Her gün soframıza gelen bir güzel: Maydanoz

Uzunca bir aradan sonra sevgili ekibimizi daha fazla bekletmeden, yine son kitabım Mutfaktaki Yaban'dan (YKY, 2008) bir bölüm aktarmak istedim. Bugün maydanozla haşır neşir olmaya ne dersiniz? Maydanoz için yazdığım öykü var önce, sonra da ona dair çeşitli kaynaklardan derlediğim ve dağarcığımdan çıkan bilgiler. İyi okumalar...

Türkçe adı: Maydanoz
Latince adı: Petroselinum crispum (Mill.) A.J. Hill
*
Nereden mi geldim buraya? Kemaliye’den. Eğin derdik eskiden. Orda doğdum ben. Babacığım irençberdi. Anam bizim bahçeyi beller, babamsa ağanın bostanına bakardı. Domatesimiz patlıcanımız hep bahçeden. Maydanoz doğranacaksa salataya, bi koşu çıkar bahçeye, köşeden bi demet maydanoz toplar, naneleri elimle şöyle bir eller öyle dönerdim eve. Anamın yemekleri mi? Pek güzel olurdu. Olmaz mı. Çorbaysa çorba, tatlıysa tatlı. Hepsini güzel ederdi anam. Babam iyi adamdı. Sesi çıkmazdı pek. Yemekten sonra bahçeye çıkar, anamın yeni suladığı taşların serinliğini içine çeker, sedire uzanır göğü seyrederdi. Kimileyin su görmemiş toprak gibi çatlamış elleriyle sardığı sigarayı tüttürür, bi de türkü çığırırdı. O türkü söylerken, ses çıkarmadan dinlerdim. Gurbet elleri anlatırdı türküsü. Uzakları. Hiç görmediğim memleketleri. Dağları, başı karlı, başı dumanlı dağları, elâ gözlü bir tazeyi, bağbozumundan kalan üzümleri, gidip de dönmeyen adamları anlatırdı bu türkü. Öyle çok dinledim ki içime işledi sanki. O elâ gözlü kızı aramak için mi kaçtım evden, hâlâ düşünüp dururum.
*
Familyasıyla aynı adı taşıyan şanslı bitkilerden biriyim ben. Hani mutfaklarınızdan, sofralarınızdan eksik etmediğiniz, güzelim tadıyla, ipeksi görünüşüyle sevginizden mahrum etmediğiniz maydanoz. Maydanozgillerin isim anası. Yapraklarım parlak yeşil, çiçeklerim sarımsı-yeşilimsi renktedir. Tek yıllık bir bitkiyim ve Avrupa’da da, Batı Asya’da da çokça ekilir, çokça tüketilirim. Çoğunlukla yapraklarım kullanılır, bazen de tohumlarım. İngilizler “parsley” derken Çinliler “heung choi” diyor bana. Çoğu batı dilinde birbirine benzer adlarım var; Danimarkaca’da “persille”, Hollandaca’da “peterselie”, Fransızca’da “persil”, Almanca’da “petersilie”. Türkçe’ye en yakın ad Yunanca’dan tahmin edersiniz ki. “Maintanos” diyorlar komşuda bana. Portekizliler “salsa” derken Ruslar da “petrushka” olarak tanıyorlar. İngilizce’de kullanılan “parsley” sözcüğü aslında Dioscorides tarafından tanımlanan “petroselinum”dan türetilmiş. Ortaçağ’da sözcük “petrocilium”a dönüşmüş, sonra “petersylinge”, “persele” ve “persley” olarak söylenmiş ve ardından bugünkü adını almış. Yunanca’da “petros” taş anlamına geliyormuş, bu da doğal yaşam alanımın kayalık alanlarda olduğunu gösteriyormuş. “Selinon” ise tarihteki adım. Anavatanımın Türkiye, Cezayir ve Lübnan’ı da içine alan Doğu Akdeniz bölgesi olduğu söyleniyor. Eski Yunan’da mezarların yakınlarına ekildiğim için ölümle pençeleşen kimseler için “maydanoza ihtiyacı var” deyimi kullanılırmış. Bu yüzden olmalı, Yunanistan’da uzun bir dönem ölümle özdeşleştirilmiş, cenazelerde kullanılmış, mezarları süslemişim. Ben ki içerdiğim vitamin ve minerallerle size ölümsüzlüğün kapılarını açtığıma inanırım. Ölümle bunca ilintili olmam adımın şeytanla anılmasına neden olmuş. Hatta denirmiş ki bakireler bekaretlerini kaybetmek istemiyorlarsa maydanoz dikmemelidir. Bu korku insaları beni “Kutsal Cuma” günü ekmeye zorlamış. Bu görevi sadece ve sadece evin en büyük erkeği üstlenirmiş. (1) Ne olur ne olmaz, şeytana karşı her tür önlem alınmalı! Bir Fransız rahibenin, “şeytana dikkat edin, bir maydanoz sapında saklanabilir,” demesi de bundan olmalı. Yavaş çimlendiğim için toprağın üzerine çıkana kadar cehenneme bir kaç kere gidip geldiğime inanıyorlar. İlginçtir, Lazlar da maydanoz yemeyenlerin cadı olduğuna inanıyor. (2) Anlayacağınız her kültürde bana dair hikâyeler, inançlar var. Ne diyeyim.

(1) K. V. Peter, Handbook of Herbs and Spices, Woodhead Publishing, UK, 2004, sf 230
(2) Kaynak Kişi: Paluri Arzu Kal